Afyonkarahisar Barosu 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle “Kadın İnsanlık Tarihinin Anasıdır” başlıklı bir panel düzenledi. Halk Eğitim Merkezi olarak da bilinen RAM salonunda gerçekleştirilen etkinliğe Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal, Afyonkarahisar Barosu Başkanı Turgay Şahin, Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Rektörü Prof. Dr. Mustafa Solak, Afyonkarahisar Vali Yardımcısı Mehmet Yılmaz ve AKÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Şafak Balı katıldı.

Türk-İslam tarihinde pek çok kadın kahraman var

Panelin açış konuşmasını yapan Afyonkarahisar Baro Başkanı Turgay Şahin her medeniyetin kendisine bir takvim yarattığını belirtti. Şahin Türk-İslam kültürüne ait kadın kahramanlar olduğunu belirterek, “Adem’in eşi ve eşdeğeri olarak yaratılan Havva, Firavun’un sarayında Musa’yı yetiştiren Asiye, İsa’yı babasız dünyaya getiren Meryem, Hz. Peygamberin can yoldaşı olan Hz. Hatice, yoldaşı Ayşe, sevgili kızı Fatma, Anadolu’ya yerleşmemizin sembol ismi, devlet ana olarak bilinen Hayme Ana ve Afyonkarahisar ilindeki kadın analar bunlardan bazılarıdır” dedi. Şahin, “İlk Müslüman Türk hükümdarı Raziye Begüm, devasa Çin ordusuna karşı Doğu Türkistan müdafaasının efsane kahramanı Dilşat Hatun, Osmanlı filizine dev bir gövdeye dönüştüren Mal Hatun, bebek anasız büyür de vatansız büyümez diyerek Rus işgaline kafa tutan Nene Hatun, bir öksüzü lider olarak büyüten Zübeyde Hanım da bu kahramanlar arasındadır. Tüm bu kahraman kadınlarımız varken, Dünya Kadınlar Günü’ne en azından ülkemiz ve aziz milletimiz için bir başka hikâye aramak, bir rol model arayışı içine girmek anlamsızdır” diye konuştu.

Türkiye’de kadınlara kadın-erkek eşitliği batıdan önce tanındı

Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal ise Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliği noktasında hak ettiği konumda olmadığını söyledi. Köksal, “Kadın-erkek eşitliği belki birçok batılı devletten daha önce tanındı. Örneğin 1934 yılında Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanındı. Bu bakımdan da Türkiye birçok batılı ülkeye dahi örnek oldu” dedi. Köksal toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanması gerektiğini vurgulayarak, “Kadın-erkek eşitliği dediğiniz zaman 100 kişilik yönetim kurulu üyeliği varsa, 50 kadın, 50 erkek temsiliyeti dersiniz. Ama toplumsal cinsiyet eşitliği dediğiniz zaman, kadın liderleri, kadın yönetim kurulu başkanlarını, kadın başkanları, kadın önderleri de çıkartmış olursunuz. Bu yüzden şu anda biz kadın-erkek eşitliğinin yanında Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama noktasında mücadele etmeliyiz” şeklinde konuştu.

Kadın ve erkek bir elmanın yarısını oluşturuyor

AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Solak da 8 Mart Kadınlar Günü’nde yapılan sayısız etkinliğe ve bilgilendirmelere rağmen kadına şiddetin son bulmadığını kaydederek “Gün geçmiyor ki yazılı veya görsel medyada kadına şiddet haberi görmeyelim. Hâlbuki kadın eşimizdir, kadın annemizdir, kadın kızlarımızdır, kadın çalışanımızdır. Yani her şeyimizin ortağı, bir elmanın diğer yarısı gibidir. İnancımızla, ahlakımızla, töremizle kadına verilen önem her yerde bellidir” dedi. Solak, “Bir üniversite yöneticisi, bir öğretim üyesi olarak, bir sağlık çalışanı olarak bundan etkilenmememiz mümkün değil. Halen bir üniversite yöneticisi olarak özellikle bu sabah hem hastanemizdeki toplantıda, hem de geniş katılımlı üniversite yönetim kurulu toplantısında bunu biz de dile getirdik ki bir şey ters gidiyor. Şiddeti arttıran faktörleri ortadan kaldırmalıyız” diye konuştu.

Tahsil kadına şiddeti engellemiyor

Kadına uygulanan şiddetin tahsil ile çözülmediğini ve her yaştan her eğitim grubundan insanın şiddet uygulayabildiğine işaret eden Solak, şunları ifade etti:

“Hastaneye gelen birisi genellikle bir takım şikâyetler anlattığında hekimlerimiz hemen bilir, bir analiz alınır, belli sorgulamaya tabii tutulur. Ardından kanıta dayalı tıp uygulamasına geçilir ve tedavi edilir, hastamız şifa bulur ve gider. Ama şiddet denilen şey şifa bulunamayan kronik bir hastalığa döndü. Kroniğin de ötesinde şiddeti de arttı. Hastanede bir hanımefendi geliyor, hocam kocam beni dövdü diyor. Sonra bakıyoruz, şiddeti uygulayan tahsilsiz de değil. Her düzeyde şiddeti yapan var. Eskiden eğitim, eğitim, eğitim diyorduk. Bakıyorsunuz profesöründen müstahdemine kadar şiddet gören de şiddet uygulayan da var. Bu yüzden bunun biraz temeline inmekte fayda var. Tedbirler alınacak, prosedürle ilgili tedbirler var ama bunların yeterli olmadığı görülüyor. Bu açıdan panelin verimli geçmesini diliyorum, tüm hanımefendilerin gününü tebrik ediyorum. Ama 1 gün değil 365 günü böyle düşünmemiz gerektiğine inanıyorum.”

Türkiye’de evlilikler daha çok dini nikahla gerçekleşiyor

Açış konuşmalarının ardından moderatörlüğünü Gönül Ar Güngör’ün gerçekleştirildiği panele geçildi. Panelde ilk olarak söz alan AKÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülen Gül Köken konuşmasında çocuk yaşta yapılan evliliklerin anne ve çocuk sağlığı açısından sakıncalarını anlattı. Köken, şöyle konuştu:

“Çocuk yaşında evlilik 18 yaşından önceki olan adölesan denilen evliliklerdir. Adölesan demek 10-19 yaş grubunda tam hormonların gelişmeye başladığı ama ruhun bedene yetişemediği kişilik karmaşasının yaşandığı bir dönemdir. Bu sorun tüm dünyanın sorunudur. Türkiye’de kızlarda yüzde 29 iken erkekler yüzde 18’dir. Bu resmi sonuçlardır. Türkiye’de yapılan evlilikler daha çok dini nikâhla yapılan evliliklerdir. Bu yüzden bu rakam tam net söylenememektedir. Türkiye’de dünya geneline bakıldığında yüzde 29.2. gelişmiş ülkelerde bu oran çok daha düşük. Dini nikâha göre baktığımızda bu oran daha fazladır. Çocuk evlilikleri birçok sağlık sorununa sebep olmaktadır. Özellikle kız çocuklarında kendini bulma aşamasına gelindiğinde, bir anda anne bir anda eş bir anda kadın bir anda bütün yükleri üzerine alması sağlık yönünden psikolojik ve sosyal açıdan çocuğu etkilemektedir. Hormonların etkisiyle kendini yeni tanımaya başlayan ve sosyal açıdan kendine kimlik bulmaya çalışan birey bir anda bütün yükleri üzerine alıyor.  Yeni gelişmekte olan çocuğun bir anda gebelikte karşılaştığı hormonsal değişikliğin de üzerine eklenmesiyle çocuk ve anne ölümlerine sebep olmaktadır. Birçok şeye maruz kalan çocuk kendisine eşine topluma fayda sağlayamamaktadır. Erken yaşanan gebelikler daha geç yaşta yaşanan gebeliklere göre daha risklidir. Bunlar normal gebelik gibi takip edilmemelidir.”

Türk kadını tarihi bir örnek

AKÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Turan Akkoyun ise “Destansı Kahraman Analarımızdan Kadınana” başlıklı konuşmasında tarih biliminin araştırma alanı ve konusu olan insanın yarısını temsil eden kadına değer verilmediği takdirde diğer yarısının anlam bulmasının, hatta var olmasının mümkün olmadığını dile getirdi. Akkoyun, “Türkiye Selçuklu Sultanı III. Alâeddin Keykubad’ın Melek Peyker Sultan, Naime Gevher Sultan, Asiye Sultan isimli üç kızının maceralı bir yolculuk sonrası Başkent Konya’dan Karahisar’a gelişi ve tüm servetlerini halkın su, mezar, ulaşım ihtiyaçlarına aktarmaları neticesinde evlenemeyecek kadar fakirleşip toplumun arasına dâhil olmaları Türk kadınına tarihi bir örnek teşkil etmektedir” diye konuştu.

Panel, sosyal çalışmacı Ayşe Akşit, avukat Nilgün Seçen, avukat Duygu Tokgöz ve avukat Nurgül Yurdunuseven’in konuşmaları ile devam etti.

9MART1601 9mart1602 9mart1603 9mart1604
9mart1605 9mart1606 9mart1607 9mart1608
11 Mart 2016, Cuma 283 kez görüntülendi