Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölüm Başkanlığı “Sarıkamış’ta Şehadet: Gitme Ey Yolcu” başlıklı bir panel düzenledi. Panele AKÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İbrahim Erol, öğretim üyeleri ile AKÜ öğrencileri ve polis okulu öğrencileri katıldı.
Panelin açış konuşmasını yapan AKÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Turan Akkoyun, “Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölümü olarak Afyonkarahisar ili ile bütünleşme çerçevesinde sürdürdüğümüz çalışmaların bir yenisiyle daha beraberiz. Sarıkamış, Afyonkarahisar’a uzak gibi görünse de Türk tarihinde, yakın dönem içinde acıların başında gelmektedir” dedi. Akkoyun bölümlerinin yapacağı etkinlikler ve çalışmalar hakkında da bilgi verdi.
Sarıkamış Türk savaş tarihinin en trajik olaylarından biri
Törende konuşan AKÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İbrahim Erol ise Sarıkamış harekâtının Türk savaş tarihindeki en trajik olaylardan biri olduğunu söyledi. Erol, “Yüz binlerce askerimiz maalesef tek bir kurşun atmadan, tabiat koşullarına yenik düşerek ve salgın hastalıkların sonucunda şahadete yürümüşlerdir. Sonuçları bakımından belki bir yenilgi ya da bozgun olarak kabul edilebilir bu harekât ancak, bizler için bir kahramanlık destanı olarak yer almaktadır. Çünkü Sarıkamış’ın sonuçlarından ziyade bence ruhunu anlamak çok daha önemli” diye konuştu.
Hasımlığının ana nedeni emperyalizm
Açış konuşmalarının ardından moderatörlüğünü AKÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadık Sarısaman’ın yaptığı panele geçildi. Sarısaman “Bundan 102 yıl evvel gerçekleşen bir savaşı, bugün burada değerlendireceğiz. İlk başta dikkat çeken hususlardan birisi yıkılmak üzere olan bir Osmanlı Devleti ve buna rağmen Rus Ordusunu imha etme planları yapan bir Osmanlı Devleti bulunmakta. Bu da ilginç bir durum teşkil etmekte” şeklinde konuştu. Panelde ilk sözü alan Okutman Meral Şahin ise Kafkas Cephesi hakkında ayrıntılı bilgi vererek, “Tarihte olaylar sebep ve sonuç ilişkisi içinde birbirleriyle bağlantılıdır. Bundan dolayı bizler Sarıkamış Harekâtını anlamak için Kafkas Cephesine, Kafkas Cephesini anlamak için 1. Dünya Savaşına gitmemiz gerekmektedir. Elbette, Dünya Savaşı’nın da dünyadaki tüm ülkeleri birbirine düşürecek bir sebebi vardır. İşte bu dünya devletlerini bir araya toplayan ve birbirlerine hasım yapan ana sebep, emperyalizm yani sömürgeciliktir” dedi. Panelde daha sonra söz alan Okutman Gülden Yürektürk de Kafkas Cephesi ve Sarıkamış Harekâtının yapılmasının sebepleri hakkında bilgiler vererek, “Sarıkamış kasabası Türk taarruzunun en stratejik hedefi durumundaydı. Zira bu kasaba, Aras vadisinde konuşlanmış olan Rus ordusunun ihtiyaçlarını karşılayan ana lojistik üssüdür. Enver Paşa’nın bir amacı da iki gün içinde bu üsse ulaşmaktır. Ruslar, kışın en şiddetli günlerinde Sarıkamış’ı hedef alacak bir Türk taarruzuna ihtimal vermediklerinden, tüm stratejik önemine rağmen burada kayda değer miktarda savunma gücü bulundurmaya da gerek duymamışlardı” diye konuştu.
Sarıkamış’ta Türk askerini düşman değil hastalıklar vurdu
Panelde söz alan Okutman Talat Koçak ise Enver Paşa’nın Sarıkamış Harekâtındaki rolünden bahsetti. Koçak “Harekâta katılan 3. Ordu’ya en büyük darbeyi Rusların değil; tifüs, çiçek, humma, dizanteri, kolera, sıtma gibi hastalıkların vurduğu birçok tarihçinin ortak görüşüdür. Sözgelimi Mart 1915’te, 3. Ordu’nun yüzde 45’i hastalanmış, yüzde 11’e yakın kısmı da hastalıktan vefat etmiştir. Sarıkamış Harekâtına katılan askerlerin ‘Bizi Ruslar değil, bitler yendi’ sözü hiçbir zaman yabana atılmamalıdır” şeklinde konuştu. Panelde son olarak söz alan Okt. Dr. Feyza Kurnaz Şahin ise “Kafkas Cephesinde Sıhhi Durum” konusunda bilgiler vererek harekât sırasındaki sağlık hizmetlerinin dünya ile paralel bir şekilde Osmanlı Devleti’nde de arttığını ama bunun harekât sırasında yeterli gelmediğini söyledi. Şahin “Savaşlarda kullanılan silahların tahrip gücünün yüksekliği nedeniyle yaralanmalar ve ölümler ciddi boyutlara ulaşmıştır. Bunun yanında hijyen koşullarının yetersizliği, salgın hastalıklar da sıhhi koşulları zorlamıştır. Bunun sonucu olarak 22 Ağustos 1864 tarihinde Cenevre Sözleşmesi imzalanmıştır. Takiben 1899 Lahey Konferansı, 1906 Cenevre, 1907 Lahey, 1929 Cenevre, keza 1949 Cenevre Konvansiyonları ile savaş mağduru olan hasta, yaralı, malul, esir askerlerin cephe ve cephe gerisindeki sıhhi koşullarının iyileştirilmesi için çeşitli adımlar atılmıştır. Bu çerçevede 1864 Cenevre sözleşmesinden sonra Uluslararası Salib-i Ahmer Cemiyeti kurulmuştur” dedi.
Panel, soruların yanıtlanmasının ardından son buldu.